Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

CHP'NİN KULLANMADIĞI AFİŞLER

Resim

CHP Kurultayı ve Umutlar

Resim
CHP kongresine saatler kalmışken nefesler tutulmuş durumda. Herkes parti meclisinin kimlerden oluşacağını merak ediyor. Özellikle CHP'nin ideolojik dönüşüm geçirmesini isteyenler parti meclisinde güvendikleri yüzleri görmek istiyorlar. Parti meclisine bakıp umutlarını tazelemek isteyen yüzbinlerce belki milyonlarca insan var. Bir çok insan da daha önce hayal kırıklığına uğradıkları ve aynı duyguları tekrar yaşamaktan korktukları için yarın ki kurultaydan çok fazla bir şey beklemediklerini iddia ediyorlar. Ama eminim ki "Gerçekçi olalım CHP değişemez" diyen insanlar da kendilerine sürekli acaba sorusunu soruyorlar. Acaba bu sefer olacak mı? Kılıçdaroğlu'nun işi kolay değil. Bir taraftan malum parti içi dengeleri gözetmek, diğer taraftan ise topluma umut vermek zorunda. Lider dediğin böyle günlerde belli olur. Adı liderlik için geçmeye başladığı günden beri sürekli olarak liderlik kumaşı yok denilerek eleştirilen Kılıçdaroğlu yarın bence şimdiye kadar karşılaştığı en bü

Mehmet Y. Yılmaz'ın Kafası Giderek Karışıyor

14.12.2010 tarihli Hürriyet gazetesinde Mehmet Yılmaz "CHP'nin Giderek Kafası Karışıyor" başlıklı bir yazı yazmış. Yazısında CHP'nin yeni ekonomi politikasının Keynesçi ve Solda olacağına dair okuduğu haber ile ilgili yorum yapmış. Yazıyı okumak isteyenler için linkini aşağıya koyuyurum. Yılmaz CHP'nin hem solda hem de Keynes'çi olmak iddiası için oksimoron terimini kullanmış. Oksimoron için Türk Dili Kurumu "İki zıt anlamlı kelimenin bir arada kullanılması" açıklamasını yapıyor. Yılmaz 'ın iddiasına göre Sol demek Marks demek. Marks'la Keynes'de yanyana gelemeyeceği için Sol ve Keynes kelimeleri aynı cümle içinde kullanılamaz. Meşhur bir laf vardır, cehaletin bu kadarı ancak tahsille olur diye. Yılmaz'ın durumu tam da bu lafa uyuyor. Bu kadar kısa yazıda bu kadar çok hata yapmak her babayiğidin harcı değildir. Kendisini kutluyorum. Şimdi gelelim sadede, solun Marks'la ilişkili bir kelime olduğu doğru. Buradan Yılmaz'a on puan

Cumhuriyet Halk Partisi ve İdeolojik Dönüşüm Çabası - II

CHP'nin ideolojik dönüşüm çabalarının önündeki en büyük engellerden birisi de Baykal ve Erdoğan sayesinde toplumun ileri derecede kutuplaşmış olması. Özellikle 2007 seçimleri öncesinde başlayan ve daha sonra da artarak devam eden bu kutuplaşma bana göre seçmenlerin oy verdikleri partilerle daha duygusal bağlar kurmasına neden oldu. Bu duygusal bağları koparmak da çok zor. Sonuçta, CHP'nin temel derdi oy tabanını genişletmek ve şimdiye kadar kendisine oy vermeyen seçmeni kazanmak. Bu noktada mutlaka ama mutlaka eski-yeni CHP ayrımı yapılmalı. Çünkü kutuplaşmadan nasibini almış seçmenin kafasındaki CHP algısını "Yeni CHP" fikri ile değiştirmek gerekmektedir. Eski CHP söyleminden uzaklaşıp yepyeni bir söylem geliştirmek kutuplaşmış seçmenin ilgisi çekmek için elzem. Bu anlamda Kılıçdaroğlu'nun merdiven altı işletmelerde çalışan türbanlı kızlar vurgusu yerinde görünüyor. Buna benzer "Eski CHP" nin bahsetmediği ve aynı zamanda AKP'nin de çok önemsemediği

İngiltere'de Üniversite Reformu

İngiltere'de yapılması planlanan üniversite reformu yüzünden ülke çalkalanıyor. Öğrenciler sürekli gösteri yapıyor ve hatta zaman zaman polisle de çatışıyorlar. Hükümet (muhafazakarlar ve liberallerden müteşekkil) ekonomik krizden dolayı ülkede kemer sıkma politikaları izliyor ve bu politikalara üniversiteleri de dahil ediyor. Hükümet üniversitelerin bütçesini %40 oranında azaltacağını açıkladı. Dahası hükümet bu azalan bütçeyi dengelemek için üniversite harçlarını 2012'den itibaren artırmayı da düşünüyor. Dananın kuyruğu da burada kopuyor zaten. İngiltere'de üniversite harçları İngiliz ve Avrupa Birliği vatandaşları için sabit; yıllığı 3.290 pound. Yabancı öğrenciler için ise üniversiteler istedikleri gibi ücret belirleyebiliyorlar. Okuluna ve programına bağlı değişmekle beraber yabancı öğrenciler ortalama 10.000 pound gibi bir meblağ ödüyor. Bu yüzden üniversiteler yabancı öğrenci almak konusunda çok istekliler. Neyse bu başka bir konu. Genel hatlarıyla bakıldığında İngil

Cumhuriyet Halk Partisi ve İdeolojik Dönüşüm Çabası - I

CHP'nin yaşadığı lider değişiminden sonra herkes partiyi daha dikkatli izlemeye başladı. Toplumun büyük bölümünde yeni liderle beraber yeni bir CHP arzusu oluştu. CHP'nin özellikle son 10 yıldaki siyasi duruşu çok eleştiriliyordu. Bu yüzden bugün CHP'den daha "özgürlükçü" bir çizgide daha "sosyal demokrat" vurguyla siyaset yapması bekleniyor. Türkiye'de bunlar yaşanırken İngiltere'de de buna benzer gelişmeler oluyor. 13 yıldır iktidarda olan İngiliz İşçi Partisi son seçimde iktidarı muhafazakarlara kaptırdı. Bunun üzerine parti hemen kurultayını toplayıp yeni liderini seçti. İşçi Partisi'nin yeni liderinden de partiyi daha "sol" a çekmesi isteniyor. Neo-liberal politikaların bütün dünyanın üstüne çöreklendiği bu zamanda, iki parti de kendilerine daha sosyal demokrat bir alan açmaya çalışıyor ki başarmaya çalıştıkları dönüşüm gerçekten zor. Bu yüzden iki partinin de birbirini takip etmesi ve birbirlerinin tecrübelerinden faydalanması

Kılıçdaroğlu'nun Liderlik Mücadelesi ve CHP

CHP'de ki son olaylar gösteriyor ki Kılıçdaroğlu ilk kez gerçek bir liderlik sınavı veriyor. Buradan alnının akıyla çıkar Önder Sav ve şürekasının partiden elini eteğini çekmesini sağlayabilirse, CHP tarihinde yeni bir sayfa açma şansını yakalayabilir. Bu sefer umutların kırılmamasını diliyorum.

Hiçbiri Benim Burnumu Bile Sulandırmaz

Resim
Radikal Gazetesi yeni formatıyla arz-ı endam etmiş bulunuyor. Ben de hemen ilk gün alıp inceledim ve ilk kez Hıncal Uluç ile aynı şeyleri düşündüm: Bu iş olmamış... Bir kere hangi gazete de gördünüz "içindekiler" sayfası. Bu ancak dergilerde olur. Dergi tadında gazete yapmaya çalışılmış ama işin içine "haber" katmayınca tadı tuzu olmamış. Neyse bu pazar gazetenin ekinde, yani "Radikal İki" ekinde Vedat Türkali söyleşisi vardı. Baştan sona keyifli bir söyleşi olmuş. Fakat sonu öyle bitiyor ki, insan yılların deneyimini, tecrübesini sadece bir cümleyle anlayıveriyor. Ustaya sorulan soru şu: 1919 doğumlu olduğunuza göre cumhuriyet döneminin bütün siyasetçilerini yaşadınız. Sizce bütün başbakanlar arasında hangisi bir roman kahramanı olabilir? Yanıtı da bu: Hiçbiri benim roman kahramanım olmaz. Mesela Recep Tayyip Erdoğan için Orhan Pamuk demiş galiba, yazar olarak insanın ağzını sulandırıyor diye... Hiçbiri benim burnumu bile sulandırmaz. Bu ülkede ins

Kılıçdaroğlu ve Türkiye'nin Medya Sorunu

Bugün Milliyet gazetesinde yer alan bir habere göre CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu başörtüsü ile ilgili sorulan bir soru üzerine kızıp: "Niçin Sayın Başbakan’a soru sorma cesaretini kimse gösteremiyor? Sayın Başbakan kral mı? Elinde silahla mı geziyor? Sayın Başbakan’ın korumalarından mı medya korkuyor? Bize gelince her türlü soru soruluyor. Ama ona gelince kimse soru soramıyor. Bu demokrasi değildir." şeklinde cevap vermiş. Bence çok da güzel söylemiş. Bu durum uzun zamandır dikkatimi çeken bir hal aldı zaten. Kılıçdaroğlu televizyonda bir programa katıldığı zaman, gazeteciler her türlü soruyu soruyorlar, hatta Kılıçdaroğlu'nun verdiği cevaptan memnun olmadıkları zaman, bunu dile getirip Kılıçdaroğlu'na yüklenmeye devam ediyorlar. Buna mukabil, Tayyip Erdoğan bir programa çıktığı zaman çok daha hafif sorular soruyorlar ve kesinlikle Erdoğan'ı köşeye sıkıştırmaya çalışmıyorlar. En son Yiğit Bulut röportajında da gördük zaten. Hatta Erdoğan kendisine sorulan sorular

Türban Mevzunun Müzmin Kaybedeni: CHP

CHP'nin daha doğrusu Kemal Kılıçdaroğlu'nun türban çıkışı son zamanlarda ülke gündemini en çok meşgul eden olaylardan biri. Kılıçdaroğlu türban çıkışı ile bir taşla iki kuş vurmaya niyetli bence. Birincisi ve asıl önemlisi bu sorunu çözen taraf olarak CHP'nin muhafazakar kesimle barışmasını sağlamak; ikincisi ise AKP'nin elinden türban kozunu almak. Fakat evdeki hesabın çarşıya uymaması misali, CHP liderinin kafasındaki planın işlemeyeceğini düşünüyorum. Daha da önemlisi CHP'nin türban konusunda hiç bir zaman kazanan olamayacağını inanıyorum. CHP'nin bu konuda müzmin kaybeden olmasının sebebi AKP'nin türbanla kurduğu ilişkiden kaynaklanmaktadır. CHP türbanın sadece üniversitelerde serbest olmasını, kamusal alana girmemesini savunuyor. Amma velakin AKP kamusal alanda da türban serbestisini istiyor. CHP bu konuda çok katı. Herkesin de bildiği gibi üniversitede türban konusu buzdağının görünen kısmı, herkesin eskiden çok fazla konuşmadığı, yeni yeni tartışılmay

Türkiye'de Kadın-Erkek Eşitliği Daha Doğrusu Eşitsizliği

Kadın-erkek eşitliği ile ilgili olarak Miliyet gazetesinde çıkan habere göre Türkiye dünyada 134 ülke arasında 126. olmuş. Yani kadınlarımızın çok fazla ezildiğini bir kere de Dünya Ekonomik Forumu teyid etmiş oluyor. Bu konuda Türkiye'nin yeterince çaba sarf etmediğini düşünüyorum. Utanılacak bir durumdayız. Fakat insanlara sorsanız Türkiye'nin en önemli sorunu nedir diye, kadın-erkek arasındaki eşitsizlik ilk ona bile giremez. Özellikle aile içinde başlayan kadın-erkek eşitsizliği sorununa mutlaka ama mutlaka ciddi anlamda eğilip bu kültürel kod gibi görünen durumu değiştirmeliyiz. Burada da görev çoğunlukla hükümete düşüyor. Hükümet toplumda farkındalık yaratarak bu konunun çözümünü gündeminin ilk sıralarına almalı. Mamafih, hükümete kadın dediğiniz zaman ağızlarından ilk dökülen kelime "türban" oluyor tam da bu noktada türban tartışmalarının maalesef kadın-erkek eşitsizliğine katkı yaptığını düşünüyorum. Türban sorunu bir çok yönden tartışılıyor fakat kadınların i

Gölge Kabine ve CHP

İngiltere'de İşçi Partisinin yeni başkanı Ed Miliband bugün gölge kabinesini açıkladı. Bu gölge kabine işi önceki yıllarda Türkiye'de konuşulmuştu ama benim hatırladığım kadarıyla sadece Baykal 2002 seçimleri sonrasında gölge kabine kurduklarını açıklamıştı. Onda da kimlerin yer aldığını kamuoyu öğrenememişti. Kısacası Baykal olayı ciddiye almamıştı. Bence gölge kabine çok güzel bir uygulama. Birden fazla yararı var; hem iktidarın yaptığı işleri çok daha etkili şekilde denetleme şansınız oluyor; hem de iktidara geldiğiniz zaman ülke meselelerine sıfırdan başlamıyorsunuz. Bizim ülkemizde neden gerçek anlamda uygulanmadı şimdiye kadar bilmiyorum ama CHP böyle bir yapılanmaya gitse bence çok güzel olur. CHP'nin yaptığı muhalefet Baykal döneminde sadece "istemezük" pozisyonunda değerlendiriliyordu. Kılıçdaroğlu bunu yıkmak için elinden geldiğince çözüm önerileri ortaya koyuyor. Tam bu noktada, gölge kabine Kılıçdaroğlu'nun elini çok rahatlatan bir gelişme olur. Çü

Türkiye'nin Fight Club Kahramanı : Hanefi Avcı

Hanefi Avcı'nın kitabı piyasaya çıktığında fırtınalar koparacak zannetmiştim. Gerçi uzun süre konuşuldu ama benim beklediğim etkinin onda birini ancak yaratmıştır. Çünkü kitaptaki iddialara göre Fethullah Gülen cemaati devlete istediği gibi yön verebiliyor, istediği insanları hapse attırabiliyor, yalan yanlış delillerle insanların hayatını karartabiliyor. Kısacası kitapta devletin adalet ve emniyet gibi iki temel yapıtaşının tamamen cemaatin eline geçtiği iddia ediliyor. Türkiye'nin çok güçlü bir devlet geleneği olduğundan övgüyle bahsedilir hep. Hanefi Avcı bu söylemi ters yüz eden açıklamalarda bulunuyor. Bulunuyor da ne oluyor? Bu kadar büyük bir iddianın araştırılması gerekirken araştırılanları hepimiz izliyoruz. Araştırmalar sonucunda, önce Hanefi Avcı'nın çapkınlığını öğrendik, sonra işkenceci olduğunu en sonunda da kendisini miliyetçi-muhafazakar olarak tanımlamasına rağmen esasında Devrimci Karargah örgütü gibi sol bir örgüt üyesi olduğunu. Brad Pitt'in başrolün

CHP'de Değişim Rüzgarları Sıkıntılı Esiyor

CHP'li üç kadın milletvekili (Canan Arıtman, Nur Serter, Necla Arat)Kemal Kılıçdaroğlu'nun üniversitelerde türban sorununu biz çözeriz açıklamalarına tepki vermişler. Aşağıda linki var. Ne yazık ki verdikleri tepki ile sınıfta kalmışlar. CHP'nin baş örtüsü sorununu çözme girişimine ne gerek var diyebiliyorlar. Ama esas önemlisi Canan Arıtman'ın parti meclisi yeni üyesi Enver Aysever'in söylediği "CHP milliyetçilikten uzaklaşmalı, andımız okunmamalı" görüşlerine verdiği tepki, CHP'de bazı şeyleri değiştirmenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Canan Arıtman bu söylemi PKK'nın söylemi ile eş tutuyor. Nasıl bir bakış açısıdır bu anlayamıyorum. Çoktan yapılması gereken bir şeyi 2010 yılında söylediğiniz zaman bile bu kadar uç tepkiler alıyorsunuz. Allah CHP içindeki değişim yanlılarına yardım etsin. http://haber.gazetevatan.com/chpli-kadin-vekiller-tepkili-gereksiz-yere-turbana-dolandik/332793/1/Gundem

Bir Soru

Kafamı kurcalayan bir soru var, cevabını bir türlü bulamadım. Bilen varsa ve yardım ederse sevinirim. Soru şu: Kadınlar neden erkeklerden önce emekli olur? Herkesin bildiği gibi kadınların ortalama yaşam beklentisi erkeklerden yüksektir. Emeklilik de ortalama yaşam beklentileri dikkate alınarak hesaplandığı için, kadınlar daha fazla yaşamasına rağmen neden erkeklerden önce emekli olur?

Uğur Gürses ve TİM

Radikal'de Uğur Gürses Türkiye İhracatçılar Birliği (TİM) nin sürekli olarak döviz kurlarından şikayet etmesine istinaden bir yazı yazmış. Çok da güzel yazmış. Okumak lazım. http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1015779&Yazar=UĞUR GÜRSES&Date=27.08.2010&CategoryID=101

CHP ve Kürtler: Mümkün Olmayan Birliktelik

Murat Yetkin Radikal gazetesinde ki bugünkü yazısında Kılıçdaroğlu'nun doğu ve güneydoğuda düzenlediği ve düzenleyeceği mitinglere gönderme yaparak, CHP'nin Fırat'ın öte yakasıyla barışmaya çalıştığını yazmış. Bence bu konu yani Kürtlerin CHP'yi desteklemesi Türkiye'nin şu koşulları altında pek mümkün görünmemektedir. Çünkü CHP'nin Kürtlerin hoşuna gidecek söylemler kullanabilmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. 80 öncesi o bölgeler CHP'yi desteklemiş olabilir ama o köprülerin altından hem 12 eylül hem de küreselleşme gibi çok kuvvetli iki akıntı sayesinde çok su geçti. Mesele şudur ki, 80 öncesi Kürtlerin pozisyonları ile şimdiki istekleri çok farklıdır. 80 öncesi olay demokratikleşme çerçevesinde halledilebilecekken, şu an cin şişeden çıkmış ve istekler özerklikten başlayıp bağımsızlığa kadar gidebilmektedir. CHP gibi bir kurucu partinin üniter devlet yapısından farklı istekleri destekleyebileceğini beklemek kelimenin en basit haliyle safdillik olur bana göre

Şarap Likörü ve Bozcaada

Bozcaada son yılların popüler mekanlarından. Bizde bu sene modaya uyalım dedik ve 3 günlüğüne adaya (Bozcaada'da yaşayanlar sadece "ada" diyor, bizde hemen kendimizi oraya adapte ettiğimiz için bizde öyle diyoruz:) gittik. Adanın güzelliği ile ilgili her yerde bir sürü bilgi var zaten. Bu sebeple ben o konuya girmeyeceğim. Ben "Şarap likörü"nden bahsetmek istiyorum. Bozcaada'da tesadüfen keşfettiğimiz bir lezzet. Kahvenin yanında veriyorlar ve sanki kahveyi onun yanında veriyorlarmış havası estiriyor. Eğer tatlı içkileri seviyorsanız insanı alkolik yapabilecek derecede güzel bir içki. Hemen araştırıp nasıl yapıldığını öğrendik. Merak eden varsa yazının devamına bekleriz efendim. İşin sırrı, üzümün geç hasat edilmesinde yatıyor. Geç hasat edilen üzümler suyunun yaklaşık %20'sini kaybettiği için üzümde ki şeker oranı yüksek oluyor. Daha sonra bu üzümler etil alkolle karıştırılıp 12 sene evet yanlış okumadınız 12 sene bekletiliyor ve ortaya müthiş şarap lik

Hanefi Avcı ve İnanılmaz İddialar

Resim
Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı bir kitap yazmış. “Haliç’te Yaşayan Simonlar" adlı kitabında inanılmaz iddiaalarda bulunuyor. Vatan gazetesi bir bölümünü yayınlamış. Okuduğunuzda tüyleriniz ürperecek, yalnız ve güzel ülkem bu hale nasıl düştü diye düşüneceksiniz. En önemlisi de cemaatin ulaştığı boyutların tahminlerin çok ötesinde olduğunu göreceksiniz. http://haber.gazetevatan.com/hanefi-avcidan-cok-vahim-iddialar/324072/1/Gundem

"Evet Ama Yetmez" in Vebali Ağır Olur Sonra

Anayasa değişiklikleri için sayıca az ama etkisi çok ve kamuoyunda 2. cumhuriyetçi veya liberal solcu olarak adlandırılan kişiler "evet ama yetmez" diye bir jargon kullanıyorlar. Neymiş efendim, bu anayasa değişiklikleri ülkedeki demokrasiyi ileriye götürecekmiş ama daha yapılacak çok iş varmış. O yüzden bu değişiklikleri başlangıç olarak kabul edip devamının gelmesini bekleyeceklermiş. Benim anlamadığım bu arkadaşlar mı çok saf yoksa ben mi çok fesatım. Ben şu şekilde düşünüyorum, bu anayasa değişikliklerini kim yaptı; AKP yaptı. "Evet ama yetmez" deki değişiklikleri kimin yapması beklenecek, AKP'nin (hem şuan iktidar hem de ben seçimlerde iktidarı kaybedeceklerini düşünmüyorum). Peki zurnanın zırt dediği yere geldik; AKP bu istenilen ve beklenen değişiklikleri neden bu sefer de yapmadı. Muhalefet izin vermedi desem olmuyor. Muhalefeti pek takmadıkları ortada. Zamanları yoktu desem o da değil. Acaba diyorum, AKP bu değişiklikleri kendi iktidarını zayıflatacağ

Öfkeli Yıllar ve Tekerrür Eden Tarih

Resim
Altan Öymen'in muhteşem kitaplarının sonuncusu olan "Öfkeli Yılları" yeni okudum. Konuya girmeden önce Öymen'in son kitabıyla birlikte diğer iki kitabı olan "Bir Dönem Bir Çocuk" ve "Değişim Yılları" nın mutlaka ama mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum. Yakın tarihimizi kendi anılarıyla harmanlayarak çok güzel bir şekilde anlatıyor. 1930'lardan sonra ülkede neler olduğunu, dış dünyadaki olayları öğrenmek istiyorsanız mutlaka bu kitapları okuyun ve okutun. Üslubu çok hoş, elinize aldığınız zaman bırakamıyorsunuz. Bu kadar reklam yeter sanırım şimdi konumuza dönelim. Son kitap 1951-1955 arasını anlatıyor. Demokrat Parti (DP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) arasında ki kavgaları ve çekişmelerden uzun uzun bahsediyor. Zaten o yüzden kitabın adı Öfkeli Yıllar. Kitabı okurken fark ediyorsunuz ki iktidar-muhalefet çekişmesi 50 sene öncede aynıymış. Sadece üsluptan bahsetmiyorum, konular bile aynı. Muhalefet iktidarı irtica ile yeteri kadar mücadele

Kemal Kılıçdaroğlu ve Kaybolan Umutlar

Resim
Direk bodoslama konuya gireyim, Kemal Kılıçdaroğlu CHP'de ki özlenen değişimi yapabilecek bir lider değil bana göre. Kılıçdaroğlu'ndan beklenen üç tür değişim var, birincisi partinin içini temizlemek yani partiyi daha özgürlükçü, daha kapsayıcı bir hale getirmek. Hizipçiliğin önünü kesmek. Bu konuda da öncelikle halletmesi gereken bir Önder Sav sorunu var (bilenler bilir ki CHP'de parti içi tamamen Önder Sav'dan sorulur, o nasıl isterse öyle olur) ama o sorunu ortadan kaldıracağına dair hiç bir emare göremiyorum, bilakis Önder Sav ve çevresi tarafından gittikçe daha fazla kuşatıldığını düşünüyorum. Mesela terörle ilgili Cumhurbaşkanı ile olan görüşmesine giderken yanında Önder Sav, Hakkı Süha Okay ve Kemal Anadol vardı. Bence bu güzel bir gösterge. İkincisi, partiyi gerçek sosyal demokrat çizgiye çekmek. Bu konuda henüz ideolojik bir açılım göremediğim gibi Hürriyet gazetesinde yazdığı yazıda da liberal demokrat çizgiden bahsediyor. İdeolojik dönüşümün birden bire olmay

Sami Selçuk ve İstifası

Resim
Malumunuz Sami Selçuk daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi genelde liberal ve AKP'ye yakın tayfanın sevdiği bir isim veya isimdi desem daha doğru olacak. Çünkü özellikle Anayasa değişikliklerinin gündeme gelmesinden bu yana, AKP'nin yaptıklarını eleştiren bir pozisyon almıştı. Anayasa taslağındaki HSYK'nın seçimi gibi konularda hükümetin yanlış yaptığını söylüyordu. Söylüyordu diyorum artık söyleyemeyecek. Çünkü çalıştığı gazeteden ayrıldığını açıkladı, Sebebi ise çok demokrat olan AKP yandaşlarının sahibi olduğu Star gazetesi yönetiminin kendisine olan tavırlarıymış. Kısaca, Sami Selçuk'un hükümeti eleştiren tavırlarından çok rahatsızluk duymuşlar. Adamcağız da istenmediğim yerde durmam deyip istifa etmiş. Buradan daha önceki binlerce olaydan da çıkardığımız sonuç şudur ki, AKP sadece kendisine destek olunduğu zaman demokrattır. Onun için kimse bana AKP bu ülkeye gerçekten demokrasi getirmek istiyor demesin.

CHP ve Liberal Demokrasi

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun iki gün önce Hürriyet gazetesinde bir yazısı yayınlandı. Kılıçdaroğlu anayasa referandumunda neden "hayır" denilmesi gerektiğini anlattığı yazısında sürekli olarak özgürlükçü demokrasi tarifini kullanıyor ve özgürlükçü kelimesinin yanına parantez içinde liberal yazıyor. Yani, liberal demokrasiyi savunuyor. Ben bu işi anlamadım, CHP sosyal demokrasiyi savunan veya en azından söylemlerinde kullanan bir parti değilmiydi? Ne zaman liberal demokrasiye geçti? Ayrıca benim bildiğim liberal demokrasi sol kelimesi ile bağdaşmaz. Bu durumda CHP artık solda politika yapmayacağım mı diyor? Kılıçdaroğlu'ndan beklenen bu değildi sanırım, partiyi değiştirmesi, dönüştürmesi bekleniyordu ama resmen 180 derece dönmüş olmadı mı parti şimdi? Ya da ben söylediklerini yanlış mı algıladım? Eğer gerçekten CHP artık liberal demokrasi taraftarlığı yapacaksa vay bu ülkenin haline diyorum. Sonuç olarak benim için tam bir sükut-u hayal oldu bu yazı.

Bir de Rakı Şişesinde Balık Olsam

Resim
Kadının özlemlerini yansıtır, bugünü değil baş bir anı yaşama isteğini gizler bütün o saksılar, çiçekler, biriktirilen salkım saçak alışkanlıklar. Öyle değil midir, Vita yağ'ın teneke kutusuna dikilen meşhur küpeliler, menekşeler... Ünlü şairin dediği "bir de rakı şişesinde balık olsam" sözü, komşunun içini boşaltıp kutusunu kapının önünde koyduğu güzelim Chivas Regal'de kendini bulmuş. İçi gene o başka an'a ilişkin beklentilerle dolmuş, şimdi "kimbilir ne renk çiçek açacak" beklentisini taşımakta.

CHP'de Eşbaşkanlık Dönemi

Resim
Eveeet, Kemal abi CHP Genel Başkanı oldu. Kemal abi daha mazbatasını almadan Deniz Baykal bir açıklamayla gündeme oturdu; üstelik 70'lerden kalma bir heyecan fırtınasının estiği, herkesin iktidar koşusuna geç kalmamak için eşofmanlarını bile giyemeden sokağa atlatığı bir anda Kemal abi'nin rolünü kapıverdi. Akşam Kemal abi kanal kanal dolaşırken heryerde ona Baykal'ın açıklamalarını sordular. O'da evet sayın Baykal'ın söylediklerine katılıyorum demekle yatinmek zorunda kaldı. Ertesi gün Kemal abi genel merkeze gelip Baykal'ın koltuğuna oturdu. Gazetelere poz verirken partili partisiz yandaşların fotoğraf karesine girebilmek için birbirini çiğniyordu. Baykal arabasına atladığı gibi gazetecilerle Formula-1 antrenmanı yapıp TBMM'ne geldi. Muhalefet kulislerine girerken mikrofonlar hazırlanmış, basın açıklaması için kürsü teşkil edilmiş, kameralar birbirini ezerek yer kapmaya çalışıyordu. Baykal bu mikrofonlara konuştu. Baykal ne demek istedi; Kemal'ci

Balyoz Darbe Planı ve Dezenformasyon İddiası

Balyoz Darbe planı uzun zaman ülke gündemi meşgül etti. Hatta İlker Başbuğ verdiği bir röportajda bu olayın şimdiye kadar karşılaştıkları en önemli olay olduğunu söyledi. Balyoz planını hazırladığı öne sürülen eski 1. Ordu komutanı Çetin Doğan tutuklandı. Hatırlatmak gerekirse cuma namazı sırasında camilerin bombalanacağı, Ege'de bir jetimizin düşürülerek Yunanistan yapmış gibi gösterileceğine kadar çok inanılmaz iddialar vardı. Planın ortaya çıkışı da eski bir generalin bu planla ilgili belgeleri Taraf gazetesine vermesiyle olmuştu. Çetin Doğan'ın kızı Pınar Doğan ve Amerikalı eşi Dani Rodrik (ki kendisi Harvard üniversitesinde dünyaca bilinen bir iktisat profesörüdür) Balyoz planının sahte olduğunu iddia ediyorlar ve bununla ilgili bir internet sitesi de açmış durumdalar. Son olarak bu konuyla ilgili bir sunum hazırlamışlar. Vatan gazetesinde ki ilgili haberin sonunda yer alan dosyayı indirirseniz bu sunuşa ulaşabilirsiniz. Gerçekten enteresan noktaları yakalamışlar, bence k

Asker Sayımız Yetersizmiş!

Son günlerde bedelli askerlik tartışması tekrar alevlendi. Uzun zamandır bedelli askerlik bekleyen bir grup var ama bir türlü vuslata erememişlerdi. Şimdi Başbakan katıldığı bir programda bedelli olabilir mealinde bir laf edince ortalık tekrar hareketlendi. Bedelliyi savunanlar kadar karşı çıkanlar da var, iki tarafın da bence kendine göre haklı yönleri var. Fakat dün emekli tümgeneral Armağan Kuloğlu'nun dile getirdiği bugün de Milliyet gazetesi yazarı Melih Aşık'ın köşesinde bahsettiği bir durum var ki ben hiç anlamıyorum. Denilen şu; hali hazırda asker sayısı askeriyenin ihtiyacının %65'ini karşılıyormuş o yüzden bir de bedelli çıkarsa bu oran daha da düşüp sıkıntı yaratabilirmiş. Bu oranı tabii ki kafalarından atmıyorlar, İlker Başbuğ'un verdiği bir oran. Afedersiniz ama benim kafam bu oranı almıyor. Türk ordusunun asker sayısı ile ilgili tam bir rakama ulaşamadım. Fakat genelde sözü edilen 600 bin asker sayısını doğru kabul edersek, bu durumda gerekli asker sayısı

Süleyman Yaşar ve Saçmalardan Seçmeler

Taraf gazetesinin ekonomi yazarı Süleyman Yaşar bugünkü yazısında Başbakan ve TOBB arasında ki polemikle ilgili yazmış. İş adamlarına kelimenin tam anlamıyla giydirirken Başbakanı yücelten bir yazı yazmış. Ben yazarın son iki paragrafa kadar haklı olduğu konular olmakla beraber çok keskin bir iyi-kötü ayrımı yaptığını ve gerçekte o ayrımın o kadar keskin olmadığını düşünüyorum. Son iki paragrafta ise kelimenin tam anlamıyla zırvalamış. Üzerine söylenecek çok şey var ama benim asıl değinmek istediğim nokta yazarın sondan bir önceki paragrafta söyledikleri "Peki, işadamları sağcı olarak bilinen Erdoğan ve Özal’la niye çatışıyorlar?" diye soruyor Süleyman Yaşar ve cevap olarak "Çünkü Erdoğan ve Özal, Müslüman değerlere sahip oldukları için emeğin sömürüsüne karşı çıkıyorlar." diyor. Acaba yanlış mı anladım diye cümleyi birden fazla kere okudum. Ama hayır yanlış anlamamışım, açık açık Erdoğan ve Özal'ın emeğin sömürüsüne karşı çıkmalarını müslüman olmalarına bağlıy

Sümela Manastırı'nın İçler Acısı Hali

Resim
Hafta sonu özel bir iş için Trabzon'a gittim. Madem oralara gidiyoruz, gitmişken bari Sümela Manastırını da gezelim dedik. Hay demez olaydık. Büyük beklentilerle gittik ama tam bir sükut-u hayal oldu. Yıllar yılı Sümela Manastırı'nın fotolarını görür ve doğal olarak çok etkilenirdim ama şu manastırın içini niye göstermezler diye de düşünürdüm oraya gidince sebebini çok iyi anladım. Çünkü görülecek bir şey yok, daha doğrusu görülecek şeylerin devlet-vatandaş işbirliği ile içine etmişiz. Devlet kısmından başlayacak olursak, restorasyon yapacağız diye yeni binalar dikmişler manastırın içine. Bildiğiniz köy evi tarzı yeni taşlardan evler, duvarlar yapmışlar. Bir de çok kötü bir işçilikle yapılmış, insan resmen utanıyor o durumları görünce. Paraya mı kıyamamış devlet yoksa çok mu beceriksiz birilerine vermiş restorasyon işini, bilmiyorum ama inanılmaz kötü durumda Manastır. İşin vatandaş kısmına gelecek olursak, herkesin bildiği duvarlara yazı yazma hastalığımız burada da kendini gö

Ekonomi Türk Kitabı Piyasaya Çıktı

Birlikte öneriyoruz kısmında yer alan Ekonomitürk blogunun yazarı İnan Doğan'ın kitabı piyasaya çıktı. Ekonomi ile ilgisi olan herkese mutlaka tavsiye ederim. Özellikle medyadaki ekonomi yorumcularının cahilliklerini görmek istiyorsanız zaman kaybetmeden okuyun. http://ekonomiturk.blogspot.com/2010/04/ekonomi-turk-kitab-piyasaya-ckt.html

Cengiz Çandar'ın Bugünkü Yazısı

Cengiz Çandar bu günkü yazısında Ahmet Türk'ün uğradığı saldırı konusunu ele almış. Özellikle isim vermeden Ahmet Türk'ün yediği yumrukla ilgili olarak "çok da haksız değildi o yumruk" anlamına gelebilecek bir yazı yazan Yılmaz Özdil ve onun gibi düşünenleri eleştirmiş. Eleştirmiş eleştirmesine de, topa çok sert ve faüllü girdiğini düşünüyorum. Özellikle aşağıdaki iki paragrafta kızgınlıkla, gerçeği yansıtmayan ve barışı değil şiddeti körükleyen ve bence maalesef faşizan bir dil kullanmış. İlk paragrafta Ahmet Türk'e atılan yumruğun doğrudan Kürtlere atıldığını söyleyerek milliyetçi ve ayrıştırıcı bir söylem kullanmış ki Ahmet Türk bile bu şekilde konuşmaz iken Selahattin Demirtaş'ın söylemlerine yanaşmış. İkinci paragrafta ise kendince ilk paragrafta yaptığı yorumu temellendirmek için olayın neden münferit olmadığını açıklamış. Açıklamış ama açıklamasa daha iyiydi dedirten türden bir bahane kullanmış. Neymiş efendim olayın münferit olmama sebebi, olaydan son

Sami Selçuk'un HSYK Önerisi

Liberallerin çok sevdiği bir hukukçu olan Sami Selçuk Radikal gazetesine HSYK'nın yapısıyla ilgili görüş ve önerilerini anlatmış. Ben çok mantıklı buldum. İşin enteresanı Sami Selçuk'un görüşleri AKP'nin yapmak istediği değişikliklerden neredeyse taban taban zıt. Kuvvetle muhtemel ki bu görüş ve öneriler AKP'nin işine gelmedği için çooook liberal yazarlar tarafından görmezden gelinecek. Bence bu karmaşa içinde çok iyi bir kılavuz olmuş Sami Selçuk'un söyledikleri. Mutlaka okunmalı. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=991419&Date=14.04.2010&CategoryID=78

CHP'den Gerçek Muhalefet

Deniz Baykal'ın AKP'nin yapmayı düşündüğü anayasa değişikliği ile ilgili yaptığı öneriden mütevellit uzun zamandan sonra ilk defa CHP ülke gündemini belirleyen pozisyona girmiştir. CHP'nin ihtiyacı olan tam da budur zaten; Gündemi belirlemek. Sürekli edilgen durumda olan, iktidarın her dediğine "istemezük" diye yaklaşan ve alternatif üretmeyen bir parti olarak çok yıpranan CHP'nin bu çıkışı çok akıllıca olmuştur. Daha önce çokça söylediğim gibi Türkiye gerçekten kötü yönetiliyor. Fakat insanlara alternatif sunmadığınız sürece insanlar bunun çok da farkına varamıyor. CHP ilk defa ülkeyi bu kadar geren bir konuda gerginliği düşürüp sorunu çözmeye yönelik bir çıkış yapmış oldu. Demek neymiş, mesele iktidarı körü körüne eleştirmek değil, mesele eleştirdiğiniz konu ile ilgili ortaya çözüm de koyabilmekmiş. Bu çıkışı bir başlangıç olarak görürsek ve CHP AKP'nin ülkeyi kötü yönettiğini, ülkeyi sürekli germeye çalışıp bu gerilim üzerinden prim yapmaya çalıştığını

Vize İşkencesi

Malumunuz çoğu hatta sanırım bütün Avrupa ülkelerine gidebilmek için vize almak gerekiyor. Özellikle AB'nin şengen diye bir vize uygulaması var, ilk olarak gideceğiniz ülkeden alıyorsunuz sonra o vize ile bütün şengen ülkelerinde gezebiliyorsunuz. Büyük kolaylık sağlıyor gibi görünüyor ama tabii vizeyi alabilirseniz. İşin enteresanı vize ortak ama o vizeyi alabilmek için gereken evraklar ülkelerin kafasına göre değişiyor. Şu aralar Avusturya vizesi almak için uğraşıyorum ve inanın sıtkım sıyrıldı. İstedikleri evrakların fazlalığı bir yana vize görüşmeniz için randevu almanız gerekiyor ve randevu alabilmek 26 TL bayılıyorsunuz. Vize içinde ekstradan 60 Euro veriyorsunuz. Çok ucuz çook :) İstedikleri evraklar ise kelimenin tam anlamıyla çıldırtıcı. Tam 19 değişik evrak istiyorlar. Yani ben bir insandan 19 değişik evrak çıkabileceğini bilmiyordum onu da öğrenmiş oldum böylece. Birde her evrakın fotokopisini istiyorlar ve en önemlisi onların istediği sırada vermek zorundasınız evraklar

TRT'nin Yandaşlığı

TRT'nin hükümet yandaşlığı yapması artık haber değeri olmayan bir durum haline geldi gelmesine ama gene de bu kadar da olmaz dedirten durumlar olmuyor değil. Mesela bu sabah işe gitmeden önce TRT'de ki bir programda gazetelerden haberler okunuyordu. Sunucu önce gazetenin manşetini okuyor sonra da manşetin altındaki 3-4 satırlık haberi okuyordu. Ağırlığı yandaş basına verdiklerini söylemeye zaten gerek yok ama bir de Cumhuriyet'i okurken sadece manşeti hızlı bir biçimde okuyup geçti, manşetteki haberi okumadı bile. Yani Cumhuriyet'teki bir haberi 2-3 satırda olsa okumaya bile tahammüleri yok. Bu kadar da olmaz artık dedirten bir durum bence. Bilmiyorum hükümetin böyle bir talimatı mı var yoksa kraldan çok kralcılık mı yapıyorlar ama demokratik bir durum olmadığı kesin. AKP'nin çok demokrat olduğunu söyleyip duranlara duyurulur.

Demokrat! Başbakan

Anlı şanlı über demokrat başbakanımız BBC'ye verdiği röportajda Türkiye'de yaşayan 100 bin kaçak Ermeni olduğunu ve bunların sınır dışı edilebileceğini söylemiş. Bu son derede demokrat! tavrı için Başbakanımızı kutluyorum ama Başbakanımızın bu tavrını eksik buluyorum. Bence sadece kaçaklar yetmez Türk vatandaşı olan Ermenileri'de sınır dışı edelim de ülkece rahat bir nefes alalım. Böylece ülke olarak bütün sorunlarımızı çözmüş oluruz ve kısa sürede dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri oluruz! Ne diyelim böyle bir başbakana sahip olmak her ülkeye nasip olmaz!!! http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/03/100316_bbc_erdogan_intw_update.shtml

Financial Times ve Türkiye'de Muhalefet Sorunu

Bugün Financial Times'da çıkan bir yazının linkini veriyorum. Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama adamlar benimle neredeyse aynı düşünüyor diyebilirim. Türkiye'nin esas sorununu çok güzel bir şekilde analiz etmişler. http://www.milliyet.com.tr/ft-turkiye-nin-gercek-sorunu-muhalefet-/dunya/sondakika/12.03.2010/1210411/default.htm

Melih Gökçek ve Bir Manipülasyonun Analizi

Ankara'da ki toplu taşıma araçlarına yönelik meşhur indirimden sonra malumunuz belediye başkanımız Melih Gökçek her bulduğu fırsatta ağlıyor. Sürekli olarak bir yandan şöyle zarar ediyoruz böyle zarar ediyoruz diye mağdur edebiyatı yapıyor diğer yandan seferlerin sayısını azaltmak zorunda kalacağız diyerek aba altından sopa gösteriyor. Benim bütün bu açıklamalarda ilgimi çeken ise bugün Akşam gazetesine yaptığı açıklamanın bir bölümü oldu. Başkanımız diyor ki, "2003 ile 2010 arasında enflasyon farkı %124,5 ama buna karşılık Ankara Belediyesi'nin yapmış olduğu zam yüzde 85; yani enflasyonun yüzde 40 altında. Böyle olmasına rağmen fiyatların yarı yarıya düşürülmesi ister istemez bizi çıkmaza sokuyor". Ben enflasyonun %124,5 artmasına takıldım ve TÜİK'in sayfasından enflasyon rakamlarıyla karşılaştırdım ve BİNGO sonuçta Melih Gökçek'in kullandığı rakamın yanlış olduğu ortaya çıktı. Bir kere Gökçek 2003 yılının fiyatlarına dönüldü diyor ama doğrusu 2004 olacak çün

Kadın Erkek Farkı

Resim
Burası Ankara'da bir ofis. Aynı odada 3 kişi çalışıyor (biri burada görünmüyor). Pencere kenarında karşılıklı 2 masa var. Sağdaki masada bir kadın çalışıyor, soldaki masada ise erkek. Aradaki on farkı bulabilir misiniz? 1. Sağdaki masanın sahibi sadece pencere ile yetinmemiş, o boş duvarı bir de tablo ile süslemiş. Solda ise bu tür çabalardan eser yok. Duvar kendi benliğiyle başbaşa sadece duvar olarak kalmış. 2. Sağdaki masada bir takım çalışma izleri bulmak mümkün. Dosyalar, kağıtlar, notlar. Soldaki masada tek bir dosya var o da varlığıyla kalmış herhangi bir hayat belirtisi yok. 3. Sağdaki masada yaşam izleri bulmak mümkün. Anlaşılan burada oksijen ve su bulunmuş durumda. Masadaki saksıdaki çiçekle yetinilmemiş vazoda da günlük çiçekler var. Soldaki masaya bakmaya vicdanım elvermiyor. Saksıdaki tüm yaşam izleri silinmiş. Ama ibret alınması ve masaya bir daha bu tür saldırılar (çiçek, bitki gibi yaşayan varlıklar) olmaması için kurumuş bitki kalıntıları (cesetten parçalar) özen

Bir Turnosol Kağıdı Olarak Selma Kavaf'ın Açıklamaları

Resim
AKP'nin kadından sorumlu bakanı Selma Kavaf verdiği röportajın bir yerinde eşcinselliği bir hastalık olarak gördüğünü ve eşcinsellerin tedavi edilmeleri gerektiğini söylemiş. Bununla ilgili 2 gündür medyada yorumlar yapılıyor zaten. Genelde bakanın bu söylemi eleştiriliyor. İyi de yapılıyor. Yalnız ben burada başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Bu olayın turnosol kağıdı etkisi yarattığını düşünüyorum. Eşcinsellere hastalıklık insan muamelesi yapmak, adını tam koyarsak, faşizan bir bakış açısıdır bence ve her kendini demokrat olarak adlandıran insanın karşı çıkması gereken bir durumdur. Medyada benim görebildiğim kadarıyla özellikle kendini liberal olarak adlandıran ve ancak kendine liberal olan kimselerden bu konuda herhangi bir ses çıkmadı. Çok önemsememişlerdir bu açıklamaları, argümanını da doğru bulmuyorum. Çünkü yapılan ne olursa olsun insan hakları ihlalidir ve bu konuda çok! duyarlı olan insanlardan ses çıkmamıştır. İkinci olarak iktidar partisinden benim duyduğum her

Yalçın Doğan, Enflasyon, TÜİK

Ekonomiden hiç anlamayıp, ekonomi yorumu yapan köşe yazarlarına acayip gıcık oluyorum. Çoğu tamamen ideolojik olarak ya hükümet lehine ya da hükümet aleyhine yazmak için rakamların işine gelen kısmını alıyor veya yalan yazıyor. Daha önce dediğim gibi birlikte öneriyoruz kısmındaki ekonomiturk blogu bu işi yapanları çok güzel bir şekilde deşifre ediyor. Benim bugün bu yazıyı yazmamın sebebi ise Yalçın Doğan adlı Hürriyet gazetesindeki köşe yazarının enflasyonun hesaplanması ile ilgili yazdığı abuk subuk yazı. İlgilenenler için linkini aşağıya koyuyorum. Yazısının başlığı "Kaş aldırma, deve eti, matkap vaziyeti". Aklı sıra Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) hesapladığı enflasyonla ilgili olarak enflasyon sepetinin içindekilerle dalga geçiyor. Yok neymiş efendim böyle enflasyon mu hesaplanırmış ona neymiş matkap fiyatından esas günlük tüketim ürünlerindeki artışa bakmak lazımmış vs. Bir de her malın ağırlığı aynı mı olurmuş, günlük tüketilen ile aylık tüketilen farklı olmalıymı

Hasan Cemal vs Sami Selçuk

Malumunuz Hasan Cemal (HC) uzun zamandır Milliyet gazetesinde yazıyor. Özellikle son zamanlarda hükümet destekçiliğini biraz! abartmış durumda. Son yargı krizinde de HSYK'yı suçlayan bir yazı yazmış (20 Şubat 2010. Dünyanın değişik ülkelerinde yargı organlarına üye seçimi yapılırken parlamentoların ne kadar etkin olduğunu belirtip, bunu demokrasinin olmazsa olmaz şartı olarak koymuş ve Türkiye'nin de birinci sınıf bir demokrasiye sahip olabilmesi için yargıya üye seçerken meclisin çok daha etkili olmasının gerektiğini yazmış. Diyeceksiniz ki ne var bunda, daha doğrusu haber niteliği ne bunun. Çünkü ne bu fikirleri HC'nin söylemesi sürpriz ne de bu fikirlerin hükümet lehine olması sürpriz amma velakin buradaki meseleyi anlamak için gazeteyi elinize almanız gerekli. HC 19. sayfada yazıyor, 18. sayfada ise yani HC'nin köşesinin tam karşısında gazete, Sami Selçuk'un konu ile ilgili görüşlerini koymuş. Burada bir parantez açalım Sami Selçuk Yargıtay Onursal başkanı olma

AKP'nin Sırrı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 18 Şubat 2010 tarihinde 2009 yılına ait yaşam memnuniyeti anketi sonuçlarını açıkladı. 2003 yılından beri bu anket her yıl yapılıyor ve insanların mutlu olup olmadığı ölçülmeye çalışıyor. Aşağıdaki linkte TÜİK'in basın açıklaması ve orada 2009 yılına ait sonuçlar ile anketin methodolojisini bulabilirsiniz. Ancak, asıl önemli olan ankette vatandaşa kamu hizmetlerinden memnun olup olmadığı da soruluyor. Referans gazetesi sağolsun 2003'ten beri kamu hizmetlerinde ki memnuniyet oranını bir tablo içinde vermiş. Başka her hangi bir yerde göremedim ve bunun hakkında hiç yorum yapılmamasına da çok şaşırdım çünkü tablo AKP'nin son yıllardaki üstün başarısının sırrını veriyor. Kamu hizmetini, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, adliye ve asayiş olarak 5'e bölmüşler ve vatandaşa ne kadar memnun olduğunu sormuşlar. Sonuçlar aşağıdaki tablodaki gibi çıkmış. Bence bu tablodan çok şey okumak mümkün ama satırbaşlarıyla geçecek olursak, En başta AKP'nin

Toplama ve Çıkarma ile Manipülasyon

Resim
Pazar akşamı bir kanalda Acun Ilıcalı'nın yeni programı Yetenek sizsiniz vardı. Yarışmacılardan bir tanesi matematik dehası olarak tanıtıldı ve yeteneğini sergilemeye başladı. Önce 6 basamaklı iki sayıyı kafasından çarpttı. İtiraf etmek gerekirse gerçekten çok zor bir şeyi başardı ve haklı olarak çok alkış aldı. Bunun üzerine bir gösteri daha yapacağını söyledi. Dananın kuyruğu da orada koptu zaten. Dedi ki, ben 4 tane 4 basamaklı sayı yazacağım tahtaya sonra siz 4 basamaklı 8 sayı söyleyeceksiniz ve ben 12 sayının toplamını siz bu 8 sayıyı söylemeden bir yere yazacağım. Baktığınız zaman bu iş artık matematik değil basbayağı falcılığa giriyor, stüdyodakiler doğal olarak dumur oldu. Sonra yarışmacı gösteriye başladı. Dediği gibi 4 sayıyı tahtaya yazdı. Stüdyodakiler 8 sayıyı söylemeden önce çıkacak sonucu yazdı. Acun ve jüri 8 sayıyı söyledi. Sonra da bazı hesaplar yapıp şifre diye bir sayı buldu, bu şifreyi diğer 12 sayıyla topladı ve Bingo!!! sonuç önceden yazdığı kağıttaki sa

Ankara'ya Tramvay Geliyor.

Ankara Büyükşehir Belediyesinin efsanevi! başkanı Melih Gökçek'in son bombasından haberi olan var mı bilmiyorum? Ben hemen haberi olmayanlar için müjdeyi veriyim. Güzide başkentimize yakın zamanda tramvay gelecekmiş. Toplam dört hat açmayı düşünüyorlarmış, ama ilk açılacak hat Kızılay-Altındağ-Mamak hattı olacakmış. Yalnız tramvayın nasıl bir yol izleyeceği gibi önemsiz! bir haberi bültene koymamışlar. Yani yolları mı daraltacaklar, yoksa başka bir formül mü düşünülüyor henüz bilen yok sanirim. Hani bir laf vardır, bütün kuşları yedik bi leylek kaldı diye. Durum aynen budur bence. Metronun durumunu merak edenler için onu da söylemeden geçmeyelim, Metronun maliyeti çok yüksek olduğu için (yaklaşık 1,2 milyar dolar) ulaştırma bakanlığına devrediliyor. Bakanlıkta metroyla ilgilenebilmek için meclisten bir yasanın geçmesini bekliyor. Yani daha metroyu çook bekleriz biz.

Körler Sağırlar Birbirini Ağırlar

Bu akşam (12 Şubat) Başbakan Show Tv'de Ali Kırca'nın sunduğu Siyaset Meydanına çıkacakmış. Başbakanla beraber 5 gazeteci de programda olacakmış. Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, Sabah gazetesi yazarı Mehmet Barlas, Yeni Şafak gazetesi genel yayın yönetmeni Yusuf Ziya Cömert, Akşam gazetesi genel yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya ve Hürriyet gazetesi yazarı Vahap Munyar Başbakana soru soracak şanslı! gazeteciler. Ekibe bakın be, maşallah hepsi birbirinden muhalif !!! İnsaf ya, böyle körler sağırlar birbirini ağırlar tarzı bir program da yapılmaz ki. Bu son zamanlarda ortaya çıkan yeni bir propaganda şekli. Başbakan güya gazetecilerin sorularını cevaplıyor ama ne hikmetse sorular hep çalıştığı yerlerden geliyor şöyle gerçekten ters köşe sorular pek gelmiyor. Başbakan hükümetinin ne kadar güzel işler yaptığını anlatıyor hep. Türkiye'yi bilmeseniz veya oradaki gazeteciler hakkında bir fikriniz olmasa, dersiniz ki hükümet Türkiye'de süper, başbakan da acay

Türkçe vs İngilizce

Türkçe'ye İngilizce kelimelerin girmesinden dolayı bu durumdan yakınma uzun zamandır var. Fakat benim özellikle dikkat çekmek istediğim iki kelime var ki, neredeyse Türkçesi hiç yokmuş gibi medyada sürekli İngilizcesi kullanılıyor. Kelimelerden birincisi "buton". İngilizcesi button olarak yazılıyor Türkçesi ise düğme, tuş. Türkçe'de kullanırken bir tane t yi atıp buton yapıyoruz. Butona basın deniyor sürekli, halbuki düğmeye veya tuşa basın da denebilir. Bence kulağı çok tırmalayan bir durum. İkinci kelime ise bence daha önemli "start", Türkçesi başlamak demek. İlginçtir genelde kelimeleri Türkçeleştirirken okunduğu gibi yazarız ama bu kelimeyi aynen İngilizcedeki gibi kullanıyoruz. Partiler seçim startı verdiler diye yazıyor medya. Halbuki partiler seçim çalışmalarına başladılar dense, hem anlamı daha doğru olacak hem de Türkçesi düzgün olacak ama inatla ve ısrarlar İngilizcesini kullanıyorlar. Bilmiyorum ben mi çok takıntılıyım ama bu durumdan hoşlanmıyo

Bülent Arınç'ın Kafa Yapısı

Resim
Bülent Arınç, Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu'nun odasını basması olayıyla ilgili olarak Fatih Altaylı'ya açıklamalarda bulunmuş. Demiş ki öncelikle yaptığım şeyde anormal bir durum yok sadece tonlamam biraz hatalı olmuş, biraz daha yumuşak tonda söyleyebilirdim. Sonra da bombasını patlatmış: "Güldal Hanım'ın asıl kızma sebebi Meral Akşener'i örnek göstermiş olmam oldu sanırım, kadın psikolojisine aykırı bir şey oldu. Bir kadına başka bir kadını örnek göstermek, Güldal Hanım'a biraz ağır bir örnek gelmiş olabilir" demiş. Yani özrü kabahatinden büyük lafı için örnek verin deseler herhalde bundan güzel bir örnek bulmak zor olur. Böyle saçma sapan bir bahane üretilebilir mi? Açıkçası, özellikle kadın sivil toplum kuruluşlarından bir kınama bekledim ama ben henüz medyaya yansımış bir şey göremedim. Asıl önemlisi, arka planda Mumcu'nun kadın olmasından dolayı egolarına yenildiğini ve ortada normalde büyütülecek bir şey olmadığını, asıl sorumlunun kadın old

Deniz Baykal ve Süpersonik Vaadleri

Deniz Baykal, Fikret Bila'ya ilginç açıklamalarda bulumuş. Demirel gibi vatandaştan ödünç oy isteyeceğini, geliri olmayan ailelerde kadına 300 TL gelir sağlanacağını, seçim kampanyasında her evin kapısının çalınacağını, öğretmenliğin kariyer mesleği olacağını, emeklilere özel önem vereceklerini ve son olarak CHP'nin daha dinamik bir yönetim anlayışı sergileyeceğini söylemiş. Bütün bunlara bakınca ben CHP'nin sittin sine iktidara gelemeyeceğini düşünüyorum. Ödünç oy almak ne demek ya, zamanında Demirel yapmış şimdi Baykal'da yapacakmış, bir de diyor ki ben Demirel gibi oy verin gerisine karışmayın da demiyorum, yani Demirel'i de aşıyorum anlamında kullanmış. Acaba CHP'ye ödünç kim oy verecek çok merak ediyorum, daha önemlisi ne vadediyor da Baykal ödünç oy istiyor gerçekten anlayamıyorum. Gerçi sonrasında vaadlerini de sıralamış ama bana gerçekçi gelmedi açıkçası. Geliri olmayan ailelere 300 TL yardımı çok iddialı bir proje, bunun hesapları yapıldı diyor, diyo
Resim
Deniz Baykal, 32. Gün'de Mehmet Ali Birand'ın sorularını yanıtlarken, önümüzdeki seçimin son seçimi olup olmayacağı ile ilgili soruya, "Benim bu bekleyiş içinde olanları mutlu edecek bir açıklama yapmama imkan yok” diye yanıt vermiş. Yani bu demektir ki, Baykal bu seçimde de gitmiyor, CHP'nin de çilesi bitmiyor. http://www9.gazetevatan.com/Baykalin_son_secimi_mi/284290/9/Siyaset

Medya-2

Son yıllarda medyada magazin haberciliği diye bir habercilik tipi türedi. Bu hareketin öncüleri ise yazılı basında Ertuğrul Özkök, televizyonda ise Reha Muhtar oldu. Haberin özünün ikinci plana atıldığı, haberin verilişinin ise birinci plana çıktığı, ciddi haberlerdense daha light haberlerin kullanıldığı bir dönem. Özellikle tv'de Reha Muhtar'ın ana haber sunduğu zamanlarda verdiği haberler zamanında çokça eleştirildi, bol ajitasyonlu, içerik olarak bomboş haberler ana haber kuşağında yer buluyordu. Fakat şu an neredeyse bütün kanallar aynı şekilde ana haber vermeye başladı. Zamanında Reha Muhtar'ın anti-tezi olarak görülen ve ciddi haberciliğin Türkiye'deki temsilcilerinden sayılan Ali Kırca bile inanılmaz derecede saçma sapan konuları ana habere konuk etmeye başladı. Dizi tanıtımları, kaset tanıtımları ana haberde yapılmaya başlandı. Özellikle şehit haberleri sonrasında şehidin anne-baba ve eşinin halleri hüzünlü müzikler eşliğinde dakikalarca verildi. Gazeteler kısmı