ÖZAL'IN MEZARI NEDEN AÇILDI (YA DA ENİŞTEM BENİ NİYE ÖPTÜ?)


Bu kadar önemli gündem maddelerimiz varken, birden Turgut Özal’ın mezarı, otopsisi ve sonuçlarını konuşurken bulduk kendimizi.
Zehirlendi mi, öldürüldü mü derken mezarı açıldı. Önce zehir bulundu, sonra kayboldu. Adlitıp sabah zehirlenmiş tanısı koydu öğleye varmadan “olur mu canım zehirlenme yok” dedi. Bir süre gündeme eskortluk yaptı, sonra bitti. Zehirlenme vardır diyemeyiz yoktur da diyemeyiz diyen bir rapor çıktı. Rapor gerçekten çok uzun sadece sonuç bölümü bile 12 sayfa.
Peki bir şey diyemiyorsak eniştem bizi niye öptü?
Özal’ın ölümünü hatırlayanlar vardır. Herşey bugüne ne çok benziyordu…
Özal 17 Nisan1993 yılında öldü, ölümünün üzerinden neredeyse 20 yıl geçmiş. Özal güçlü bir Cumhurbaşkanıydı. Mesut Yılmaz'ın 15 Haziran 1991'de ANAP Genel Başkanlığına seçilmesinden sonra Özal artık partiyi yönlendiremiyordu. O nedenle projelerine parlamentodan destek bulamıyordu. 20 Ekim 1991'de yapılan genel seçimlerde de DYP birinci parti olmuş, Başbakanlık Süleyman Demirel'e geçmişti.

Kürt sorunu
90’lı yılların en önemli iç sorunu kürt sorunuydu. SHP 1989 yılında Kürt Raporunu yayınlamıştı. Özal kürt sorunun çözümü için yeni adımlar hedefliyordu. 1992 yılında önce 10 sayfalık bir rapor hazırlatıp “bu iş basit bir terör işi değil” dedi sonra Adnan Kahveci’den yeni bir rapor için çalışmasını istedi. Aklında bir genel af ile sorunu çözmekti. Kahveci Kürt sorunu nasıl çözülmez başlıklı bir rapor hazırladı. Sorunun çözümünde kilit olan askerin tutumuydu.
Özal, ölümünden 2 ay önce Şubat 1993'te Başbakan Demirel'e Kürt sorununun çözümüne ilişkin önerileri içeren bir mektup gönderdi. Mektupta sorunun çözümüne yönelik siyasi sosyal öneriler sıralanıyordu.
PKK, 23 Mart 1993'te tek taraflı ateşkes kararı aldı. Özal17 Nisan 1993 yılında öldü.
1993 yılı pek çok olay oldu aslında. Önce Gazeteci Uğur Mumcu katledildi (24Ocak 1993), Özal’a kürt sorunu raporu yazan Adnan Kahveci bir trafik kazasıyla yaşamını yitirdi (5 Şubat 1993) 2 hafta bile geçmeden Eşref Bitlis'in uçağıdüştü (17 Şubat 1993), Bingöl'de 33 er PKK tarafından kurşuna dizildi (24 Mayıs1993), Madımak Oteli yakıldı 37 kişi yaşamını yitirdi (2 Temmuz 1993). Üç gün sonra Erzincan'ın Başbağlar köyünde gerçekleştirilen katliamda 33 vatandaş öldürüldü (5 Temmuz 1993).

Başkanlık sistemi
Özal Cumhurbaşkanlığı süresi bitince tekrar aktif siyasete geri döneceğini söylüyordu. O günlerin en önemli siyasi gündemi Başkanlık sistemi tartışmalarıydı. Özal Cumhurbaşkanlığının yetkilerine kısılmak istemiyordu, Cumhurbaşkanlığıyla Başbakanlık arasında kalmış sonunda başkanlık sistemiyle bu işin içinden çıkılacağına kanaat getirmişti. TC’nin ilk seçilmiş başkanı olacaktı.
20 yıl sonra gene başkanlık sistemini tartışıyoruz.
RTE en güçlü döneminde, Cumhurbaşkanı olmak istiyor ama aklı başbakanlıkta kalıyor.Yürütmeyi kendisinden başkasına bırakmak istemiyor. 1991’de Özal’ın başına gelenin kendi başına gelmesinden korkuyor. Başkanlık sistemiyle bu işin içinden çıkacağını düşünüyor. TC’nin ilk seçilmiş başkanı olmak istiyor.

Türkiye’nin güney sınırında sorun
2 Ağustos 1990’da Irak Kuveyt’i işgal ederek birinci körfez savaşını başlattı. Amaç zengin petrol rezervleriydi. Irak’ın Kuveyt’e girmesiyle dünya petrol rezervlerinin %20’si Irak’ın kontrolündeydi artık. ABD 16-17 Ocak 1991’de başlattığı hava harekatıyla Irak’a girdi.
Irak konusunda Özal kendi kurmaylarıyla ters düştü. ABD’nin Türkiye’ye teklifi Irak’a “gir ve büyü” idi. ANAP kurmayları bu teklife karşı durdular ve Ali Bozer (Dışişleri Bakanı), Safa Giray (MilliSavunma Bakanı) ve Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay istifa etti.
Şimdi RTE’nin önünde Suriye krizi var. Teklif benzer; ya “gir ve büyü” ya da küçül. Şimdi durum daha ciddi. Kuzey Irak’ta kürt bölgesi kuzey Suriye’de olası kürt bölgesiyle Akdenize çıkıp denizlere ulaşan bir kürt devleti projesi RTE’nin önünde duruyor. Özal’ın yapamadığını RTE yapacak ve (Kıbrıs müdahalesini istisna tutarak) Atatürk’ten sonra savaşan ilk lider olmaya çalışacak.

Ordunun gücü
Türk ordusunun güçlü durumu uzun zamandır sorun oluyordu. Özal kürt sorununa ilişkin adımları tasarlarken en çok “asker!”diyordu. Üstelik yapılan anketlerde ülkenin en güvenilir kurumu hala ordu çıkıyordu. Özal’ın belki de önünü tıkayan asker, RTE için bu rolünden çokuzakta kaldı. Çünkü en başta ordu üzerine oynadı, onun güvenilirliğini yerle biretmek için elinden gelen herşeyi yaptı. Orduyu güçlü konumunun çok uzağına çekti, orada konumlandırdı. Artık kimse adım atarken “asker!” demiyor, hatta askerler bile… Genelkurmay başkanları hapiste tutuluyor, kuvvet komutanları birbir içeri alınıyor ya da istifaya zorlanıyor.

Sonuç
Görünen o ki, Özal’ın ölümü durup dururken gündemimizi olağan nedenlerle meşgul etmiyor. Bunun bir olağan ölüm olmadığı aşikar. O durumda Özal öldürüldü. Fakat hiç kimse “Özal öldürüldü” demek istemiyor. Çünkü bunu kim derse desin o zaman öldüreni bulmak, tespit etmek bir görev haline geliyor. Eğer bulunamıyorsa o zaman bu devleti yönetenlerin koltuklarında oturmaması gerekir. Öyle ya, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kendi köşkünde kendi personeli tarafından korunurken öldürülüyor ve bu ancak üzerinden 20 yıl geçince tespit ediliyor ama öldüreni de bulamıyorsanız gerçekten Türkiye’nin Cumhuriyeti bu kadar azl içinde demektir.
Bunları yapılmıyor ya da yapılamıyor ama genede bu konu gündeme getiriliyorsa o zaman bunu biraz sorgulamak gerekmiyor mu?
Bence bunun iki nedeni olabilir. Bir: konuyu gündeme AKP taşıyor ve “bizim üzerimizde böyle baskı var, bizden yapmak istediklerini yapmıyoruz o nedenle sonumuz Özal’a benzeyebilir” diyor. İki: bu konuyu gündeme taşıyanlar “Özal’a yaptık, size de yaparız” diyorlar ve aba altından sopa gösteriyorlar.
Her halükarda durum ciddi. Çünkü konu kapatılmıyor. Isıtılıyor ve gündemde tutuluyor.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şarap Likörü ve Bozcaada

Tali'nin Hikayesi